Hepimiz Öleceğiz
- Bora Erkal
- 22 Oca
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 5 Şub
Daha minicikken aldığım kompozisyon dersinde, ilk öğrettikleriydi: “Yazınızın başlığı dikkat çeksin, hatta şaşırtsın.” Ne yazarsam yazayım, şaşırtacak bir başlık bulamıyorum bu ülkede, bu zamanda.
Kartalkaya’ daki otel yangınında (21.01.2025) ölenlerimizin tam sayısını yine bilmiyoruz. Liyakatsizlik, sorumsuzluk, ihmal, kaza…her ne sebep sunulursa sunulsun, az ya da çok makyajlı yeni bir bahane olacak sadece. Tüm kaybettiklerimize gani gani rahmet, geride kalanlara sabır dilerim. Ancak…şimdi itiraf edemesek de çok iyi biliyoruz ki, bu acıyı da bir süre sonra sadece yakınları hatırlayacak. Nice yangınlar, seller ve depremlerle kaybettiklerimizde yaşananlara tanık olduğumuz gibi. Henüz külleri sıcakken herkes söylenecek, ahlarla vahlarla bir süre daha konuşulacak, birileri ahkâm kesecek, birileri suçlanacak, birileri ceza alacak ve bir sonraki musibete kadar konu kapanacak.
2 seneye yakındır yazmaya ara verişimin sebebi, başlık bulamadığımdan değildi. Hele de canım memleketimde her gün yeni bir sürprize uyanırken, şaşırtmasa da, başlık bulmaktan kolayı yok. Beni durduran, daha çok yetersizlik duygusuydu. Düşündüklerimi kelimelerle sabitleyip paylaşıma açmak heyecanlandırdığı ölçüde mutlu ettiyse de beni, şikayet ettiklerimizin hep aynı kalıyor olmasının huzursuzluğuydu sebebi.
Biraz daha okumaya verdim kendimi. Daha başka neler yapabileceğimi düşündüm. Nihayetinde inandığım bir yol seçtim kendime. Öncelikle, boş yere söylenmekten vazgeçtim. Bir gün, daha çok insanı birlikte yürümeye ikna edeceğimin umuduyla, nefesim yettiği sürece uygulamaya gayret edeceğim bir plan yaptım kendimce.
Tam da bu noktada karşılaştığım ilk temel sorun, kat edeceğim yol için, ömrümün ve sağlığımın ne kadar imkân vereceğini, hızımı neye göre ayarlamam gerektiğini bilemeyişim oldu.
Evet, hepimiz bir gün öleceğiz, bunu bilmeyenimiz yok. Bilemediğimiz, ne zaman ve nasıl öleceğimiz.
Biraz da bu yüzden, karşılaşacağım yüksek olasılıklı sonlara bakmak üzere, en çok güvendiğimiz kurumlarımızdan TÜİK’nun, hepimizin kolayca ulaşabileceği ölüm raporlarına bir göz attım.
İstatistiği verilen son rakamlara göre, 2023 yılında kayıtlı kaybımız 525.814 kişi.
Ölüm sebeplerinden “Dışsal yaralanma ve zehirlenme” başlığı ile açıklanan, yani benim anladığım, deprem, yangın, sel ve terör gibi sebeplere bağlı ölümlerin, tüm ölümlere oranı takriben %12.
İntihar, trafik kazası, düşmeye bağlı kazalar, zehirlenme (İki farklı zehirlenme başlığını neye göre ayırdıklarını anlayamadım. TÜİK sınıflandırmasına göre bu da içsel zehirlenme olsa gerek) ve cinayet başlıkları altındaki toplam sayının oranı takriben %3.
Bir de bilinmeyen sebepler diye bir başlık var, takribi oranı %6. (Oransal tutar az görünebilir fakat 30 binden fazla ölümden bahsediyoruz.)
Kıskançlıkla, kabadayılıkla ve daha bir sürü saçma sapan sebeple, çok kolaymışçasına, kanunsuzca işlenen ve gittikçe sıradanlaşan cinayetleri sınıflandırmak kolay. Fırlayan kamyon tekerleği ile, inşaattan düşüverdiği için, kafasına balkon çöktüğünden, bankamatikteki kaçak elektrikle çarpıldığından ya da arızalı asansörlerle ölenleri…cinayet mi, kaza mı, nasıl sınıflandırdıklarını bilmiyorum ama bilhassa, “bilinmeyen sebepler” başlığı neyi kapsıyor, ölüm sebepleri nasıl bilinemiyor merak etmekteyim doğrusu.
Sonuçta, hastalık dışındaki sebeplerle kaybettiğimiz canlarımızın, toplam ölümlere oranı kabaca %21. Yani ölen her 5 kişiden en az biri, uçuk kaçık komedi filmlerinde rastlanabilecek, kimse sorumluluğunu almadığından kader veya kaza olduğu iddia edilen, sıra dışı sebeplerle aramızdan ayrılmakta. En az biri diyorum çünkü diğer ölüm sebepleri çeşit çeşit hastalıklara bağlansa dahi, bir de erken ölümler var hesap edilmesi gereken zira bir şekilde uğurladıklarımızdan sadece %46’sı 75 yaşını görebilmiş...75 yılı geride bırakabilmiş olanların ne kadarının, hâlâ sağlıklı kalabildiğiyse, bambaşka bir dram.
Özetle, bu ülkede, mevcut çevre koşulları, mevcut kanunlar ve mevcut sağlık hizmetleri ile, sürünerek de olsa, 75 yaşını görebilme ihtimalimiz, maalesef %50’den az. Pisi pisine, yok yere, ansızın ve erkenden, hayata ve sevdiklerimize veda etme ihtimalimiz ise %20’den fazla!
Çok sevdiğim bir sözdür: “Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakın” - Albert Camus / Veba.
İntihar gibi bir niyetimiz yoksa, hatta böyle bir niyetimiz olsa dahi, nasıl ve ne zaman öleceğimizi, kesin bir doğrulukla seçemeyiz, seçsek de sonucu garanti edemeyiz.
Ancak…sağlıkla yaşlanarak, 90 yaşında evimizde uyurken mesela, kimseye yük olmadan ve yoksunluk yaşamadan, huzur içinde ölme ihtimalimizi, ya da ülkemizde bu şekilde ölen insanların oranını arttırmayı…kesinlikle seçebiliriz.
Bu noktada samimiyetle hemfikir olabilirsek, nasıl başaracağımızın yolunu da birlikte bulabiliriz elbet. Sadece söylenmeyi, havanda su dövmeyi bırakalım en azından.
Var mı buna itirazı olan?
Comments