Kader Planı
- Bora Erkal
- 10 Şub 2023
- 3 dakikada okunur
Yine uykuda yakalandık. Kader planı mıdır?
İnancı kuvvetli Müslüman kardeşlerim, okuyunuz, Allah neler buyurmuş:
Enfal Suresi, 22. ayet: Gerçek şu ki, Allah katında, yerde debelenenlerin en kötüsü, akıl erdirmez olan sağırlar ve dilsizlerdir.
Enbiya Suresi, 67. ayet: Yuh size ve Allah'tan başka taptıklarınıza. Siz yine de akıllanmayacak mısınız?
Mülk Suresi, 10. ayet: Ve derler ki: "Eğer dinlemiş olsaydık ya da akıl etmiş olsaydık, şu çılgınca yanan ateşin halkı arasında olmayacaktık."
Son bir alıntı da İlber Ortaylı’dan: “Türk milleti cahildir. Tarihi ve coğrafyayı bilmez.”
Demokrasi, herkesin gücü oranında temsil edilmesi, çoğunluğun söz sahibi olmasıdır. Çoğunluğu cahil olan bir toplumun başında da cehaletin temsilcisi olarak, her zaman kendi çıkarları için insanları nasıl güdebileceğini çok iyi bilen ahlak yoksunu diktatörler bulunur. Bu diktatörler, insanlar neye tapıyorsa…bir ilaha tapıyorsa dini, paraya tapıyorsa yolsuzluğu ve talanı, güce tapıyorsa korkuyu ve baskıyı,...adaletsiz yönetimlerini yasallaştıracak oyları toplayabilmek için bir araç olarak kullanabilmeyi çok iyi bilirler.
Fatih Altaylı’nın 08 Şubat tarihinde Prof. Dr. Naci Görür ile yapmış olduğu “Teke Tek” programının ilk 44 dakikası ders niteliğindedir: https://www.youtube.com/watch?v=DpmIqvsXB6Q
Profesörümüz özetle ve kısaca der ki, deprem dirençli kentler inşa edebilmek için 6 unsur vardır:
1. Yönetim: İlk öncelik halkın can güvenliği olmalıdır. Tüm planlar ve denetimler bu bilinçle yapılmalıdır.
2. Halk: Hala fay hattı üzerinde yaşadığını bilmeyen insanlarımız var. Eğitimle, tüm alışkanlıklarımız ve yaşam biçimimiz buna göre değiştirilmelidir.
3. Yapı stoğu: Mevcut tüm binalar ve yeni yapılacak olanlar usulüne uygun denetlenmelidir.
4. Alt yapı: Deprem sonrası alt yapının çökmesi, önüne geçilmesi mümkün olmayan hastalıklara davet çıkartır. Bu yüzden kentlerin alt yapısı da buna uygun planlanmalıdır.
5. Çevre: Deprem sonrası enkaz yığınları çevreye zarar vermeyecek şekilde dönüştürülmelidir.
6. Ekonomi: Tüm bu sayılanlar için yapılacak harcamalar, büyük bir yıkım sonrasındaki kayıplardan daha fazla değildir.
Ancak tüm bunların yapılabilmesi için de ilk adım, sağlam bir yönetimdir. Kafa nereye, biz oraya!
Milletimiz, her seferinde olduğu gibi, destanlara konu olabilecek bir dayanışma ile kahramanlık öyküleri yazmaktadır. Felaket sonrası, hepimiz can pazarındayken, el birliği ile daha kaç insanımızı ivedilikle nasıl kurtarabileceğimizin derdindeyken, siyasi tartışmalarla ortalığı bulandırmak, sidik yarıştırmaktan öteye gitmez. Ancak, ilk dört gün sonrasında, mucizeler de tükendiğinde, yönetimi eleştirmeden, etliye sütlüye dokunmadan yol alabilmemiz mümkün değildir.
Kaç can kaybımız, kaç yaralımız var? Verilen sayılar bir anlam ifade etmiyor çünkü henüz ulaşamadığımız insanlarımızın sayısını hala bilemiyoruz. Az ya da çok, depremden etkilenen bölgelerin toplam nüfusu 10 milyonun üzerinde. Tamamı ile yıkılan bina sayısı son resmi açıklamalarla 6 binin üzerinde. Tam olarak kaç bina yıkılmıştır, kaç tane kamu binası ya da deprem vakti boş olan bina vardır, onu da bilemiyoruz. Görünen o ki, yıkılanların çoğu 4 ve daha fazla katlı. Aşırı iyimser bir hesapla, hepsi 4 katlı olsa, her katta bir daire, her dairede 2 kişi olsa, 6 bin binada en az 48.000 kişi enkaz altında demektir. Ben gerçek can kaybımızın 50 binin çok üzerinde, muhtemelen 100 bine yakın olduğunu düşünüyorum. Bu durumda verilen ölü sayısı, enkazdan çıkartılan ve sayılabilen, inkar edilemeyecek kayıplarımızdır ancak. İnşallah yanılıyorumdur. Kaybımız on binler de olsa, tek bir kişi de olsa, bizim kaybımızdır. Ne sayının az olması acımızı azaltır, ne de çok olması çaresizliğimizi daha fazla vurgular. Doğru sayıyı bilmiyor olmamız, sadece, gerçeklerin bizden saklandığının, tüm medyanın ancak göstermek istediği kadarı ile hepimizi uyuttuğunun yalın bir kanıtıdır sadece.
Bırakın yüzlerce yıllık tarihi, 1999 yılından bu yana ne yapılmıştır? Zemin etüdüne göre bina yapılması uygun olmayan arsalara neden imar izni verilmektedir? Projeler nasıl hazırlanmaktadır? Mevcut binalar neden denetlenmemiştir? EMASYA protokolü iptal edildikten sonra yerine nasıl bir düzenleme getirilmiştir? Kızılay neden bir aile şirketi olmuştur? AFAD, UMKE ve sivil toplum örgütleri yeterli midir? Belediyeler ve diğer idareler arasındaki kopukluğun sebebi nedir? Yardımların dağıtılmasında bile neden bu kadar aciz kalınmıştır? Yıllardır toplanan deprem vergileri nereye harcanmıştır? Enkaz yığınlarının nasıl ve ne kadar sürede bertaraf edileceğinin planı mevcut mudur? Yuvasız kalmış yüzbinlerce insanımızın yeniden topluma kazandırılması için yapılacak düzenlemeler belli midir? Öksüz kalmış yavrularımızı kim sahiplenecektir? Toplumun psikolojisi nasıl toparlanacak, devlete olan güven nasıl tesis edilecektir? Daha nice soru var da utanıyorum sormaya.
Deprem çok şiddetliydi, yeni binaların yıkılması bile kaçınılmazdı ya da çok büyük bir bölgeyi etkiledi, her yere birden yetişmek mümkün olmadı demek, acizliği sıvamıyor.
Eeeeeeey saray odalarından manzarayı seyredenler ve onlara, milletle alay edebilme cesaretini veren şakşakçıları! Dileğim odur ki, hak ettiğinizi bulmadan gitmeyin bu dünyadan!
Bizleri yönetenlere oy vermiş ve verecek olan cahillere bela okumaya gerek yok. Hepimiz enkaz altında, acılar içerisindeyiz zaten, başka belaya gerek mi var? Yine de hatırlatmak isterim ki, benzer bir deprem İstanbul ve çevresinde olduğunda, tam bağımsızlığımızdan söz etmek de mümkün olmayacak. O bayrak indiğinde, o ezan sustuğunda anlayacağız belki gerçeği.
Ne var ki anlayacağımızdan da pek emin değilim. Yine kader planı der geçeriz. Bu yüzden, bir sonraki depreme kadar, sıkı sıkıya sarılın sevdiklerinize. Hayat, aya gidebilmeyi hayal ederken, kimilerimiz için köylerimize, kentlerimize bile gidemeyecek, kimilerimiz için de çok daha ötelere göçebilecek kadar kısa.
Tüm milletimin başı sağ olsun! Uyumaya devam Türkiye’m!
Comentários