Silk Beni
- Bora Erkal
- 16 May 2023
- 3 dakikada okunur
İlk sorum Millet İttifakı’na gönül bağlayan romantiklere.
Meral Akşener masaya döndüğünde bayram ettiniz. Muharrem İnce adaylıktan çekilince göbek attınız. Birleşe birleşe kazanacağız dediniz. Cumhurbaşkanlığı seçimlerine odaklanıp, %60 gibi bir oranla ilk turda işi bitireceğinize inandınız. Ne oldu?
Cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci tura kaldı. Enseyi karartmayın. Biliyorum, hala umutlusunuz. Hala Kılıçdaroğlu’nun kazanacağını hayal etmekle avunmaya devam edin. Aynı saf duygularla, ben de bir kez daha Kılıçdaroğlu için basacağım mühürü. Ama sonrasında, siz de yazdıklarımı bir kez daha okuyun lütfen.
2018 seçimlerinde %22,65 gibi bir oyla 146 milletvekilliği alan CHP, bu seçimlerde henüz kesinleşmeyen % 25,37 gibi bir oya rağmen, CHP listelerinden seçimi kazanan İYİ Parti, DP, SP, DEVA ve Gelecek Partisi vekillerini düştükten sonra, daha da azalarak, sadece 130 milletvekilliği aldı. Kemikleşmiş CHP seçmenlerinin oylarıyla meclise giren AKP eskileriyle mecliste yer bulan daha büyük AKP ve özünü yitirmiş CHP sayesinde, artık Erdoğan’ın eli çok daha güçlü olacak. Tebrik ederim.
İlk şoku atlattığınızda birlikte düşünelim demiştik. Saflıktan akılcılığa geçmenin vakti gelmiştir umarım.
En basit anlatımla ekonomik gerçek şu: Neredeyse tüm bankalarımız yabancı ortakların kontrolünde. Handiyse özelleştirilmeyen fabrikamız kalmadı. İnsan gücü dahil, kaynaklarımızın bir çoğu satılmış veya kiralanmış durumda. Tarım ve hayvancılık, peş peşe uygulamaya konulan politikalarla, abuk sabuk imar planlarıyla, kaçınılmaz sona hızla yaklaşıyor. Enerjide dışa bağımlıyız. Ekonomik esaretimizin sebepleri saymakla bitmez ama en vurucusu, borç batağındayız.
İlk öğrendiklerimizdendir: Parayı veren düdüğü çalar. Yani…İncirlik Üssü’nü istedikleri gibi kullanırlar. Rahip Brunson’ları uçağa koyar gönderirsiniz. Elçilikte buhar olan gazetecinin davasını takip edemezsiniz. İstedikleri kadar mülteciyi içeri alırsınız. Daha neyi satacağınızı şaşırır, dış yatırım gelsin diye bin takla atarsınız. Bu denli köşeye sıkışmışken, mevcut idarecilerin yapabileceği tek seçim, hangi finansal, hangi küresel kutupta yer almak istediğimiz, kime ne kadar boyun eğeceğimizdir. İkitidarı ve muhalefeti işgal edenlerin politikaları bu seçime göre şekillenir. İpleri elinde tutan küresel güçler, ulusal çıkarları gözeten örgütlenmeleri sevmez, istemez. Her türlü pürüz, mevcut iktidar ve muhalefet yoluyla törpülenir. Görünürde birbirine karşı gibi duran bu güçler, rollerini, dayandıkları küresel güce göre paylaşsalar da, aynı oyunun aktörleridir.
Tıpkı Erdoğan’ın siyasi yasağının kaldırılmasında merhum Baykal’ın destek vermesi, önünü açmak üzere daha önceki seçimlerde karşısına Ekmeleddin’in çıkartılması, bu seçimlerde tabanın talebine rağmen Yavaş ya da İmamoğlu yerine başarısızlığı daha kolay açıklanabilecek Kılıçdaroğlu’nun adaylığa soyunması gibi.
Bizler sadece küresel güçlerce atanmış olanı, takdire şayan bir toplum mühendilisliği ile ayrışarak seçer, şuursuzluğumuzun farkında bile olmadan, kendi rızamızmış gibi kabullendiğimiz ve hararetle savunduğumuz oylarımızla, milli irademizi ortaya koyduğumuza inanır, ilan edilen seçim sonuçlarıyla da planlanan projeye yasal geçerlilik kazandırmış oluruz.
Hırsızlık, yolsuzluk, diktatörlük, din bezirganlığı, kumar, uyuşturucu ya da seks bağımlılığı veya türlü sapkınlıklarla, zorbalıklarla itham ettiğimiz politikacıları, bürokratları düşünün. Ederleri farklı da olsa, hepsinin ortak özelliği, ihtiyaç halinde satın alınabilmeleri ve satılabilmeleridir. Ulusal çıkarlarımızı yok sayarak küresel sermayeye hizmet etmesi gerekenler, bu sermayenin ortaklarınca, paraya ve güce bağımlılık benzeri tipik zaafları olanların arasından seçilerek desteklenir ya da desteklenenler, bu güçlere kolayca hizmet edecek şekilde özenle yoldan çıkartılır.
Sonuç olarak gösterimdeki film her zaman kitleleri oyalamak ve uyutmak üzere planlanmıştır. İyiler ve kötüler hep vardır. Toplum farklı kutuplara ayrıştırılır. Bir tarafa biat ederken diğer taraftan nefret edersiniz. Sanırsınız ki, er ya da geç iyi olan kazanacak. Oysa sizin iyiniz, diğer taraftakilerin kötüsüdür. Demokraside kazanan, adil, dürüst, iyi ya da haklı olan değil, çoğunluğa hükmedendir. Toplumun yapısını, sosyal reflekslerini çözemediyseniz, çoğunluğa hükmedemiyorsanız, ne kadar adil, dürüst, iyi ya da haklı olsanız da, kaybetmeye mahkumsunuzdur.
Sosyolojik gerçek de şu:
İnsanlar yoksullaştıkça daha muhafazakar olma eğilimine girer. Yani elinde kalanı da kaybetme kaygısı ile, özgüvenini ve cesaretini yitirir, değişimden korkar, mevcut düzeni muhafaza etmek ister. Biat ettikleri liderlerin tüm kirli çamaşırlarını dökseniz de ortalığa, bir depremle onbinleri liyakatsizliğe ve ihmalkarlığa kurban da etseniz, ısrarla görmezden gelir veya reddederler. Ağızlarına çalınacak bir parça bala tamah etmeye razıdırlar. Çaresizliğe mahkum edilenleri suçlamayın.
Medyaya hakim olan, her türlü algı yönetiminde avantajlıdır. İstediği bakış açısıyla, istediği hikayeyi yazmakla, inanılmaz bir ikna gücüne, toplulukları uyuşturma ve köreltme yeteneğine sahiptir. Hatta ve hatta, sizin tamamen usulüne uygun olması, hakkınızın korunması için canla başla çalıştığınız seçim sonuçları bile, gerektiğinde kolayca manipüle edilebilir. Usulsüzlükleri ispat etseniz de, bazı oyunları bozmuş olsanız da, ana kurguyu değiştiremezsiniz.
Okur yazarlığı değil, okurları ve yazarları, kitap okuma alışkanlığını arttıramadıkça, eğitimde fırsat eşitliğini sağlayamadıkça, cahillikle baş edemezsiniz.
Demokrasi, cahil toplumlar için bir felakettir.
Seçim sonuçlarına göre mevcut resmimizi de çekeyim hemen: Yurdumuzda Atatürk ile aldatılanların sayısı, milliyetçilikle aldatılanların sayısından çok, Allah ile aldatılanların sayısından azdır.
Bir oyuncumuz, “Bu ülke için bu kadar gerizekalı çok fazla demiş.” Kılıçdaroğlu’nu desteklediği bilindiğinden, sadece Cumhur İttifakı seçmenleri alınmış bu söyleme. Özeleştiriye ve samimiyete çok ihtiyacımız var. Keşke hepimiz birden alınabilseydik.
Ne Cumhur İttifakı seçmeni sevinsin, ne de diğer ittifakların seçmeni üzülsün sonuçlara. Ne nefret ne de biat edelim. Hepimiz aynı batan geminin mallarıyız çünkü. Alacaklılar kapıya dayandığında yine biz bize kalacağız. Şimdi çok daha fazla mecburuz kucaklaşmaya, birbirimizi anlamaya.
İlla da silkinmek için Sam’i, Tony’yi, Johny’yi, Herkel’i, Frank’ı beklemeyelim artık. Ne yapmamız gerektiğini soruyorsanız, cevaplar, bu ve önceki yazılarımın içinde.
Önce uyanalım!
Güzel yazı tebrik ederim. Bu devirde zekasıyla klavyesini buluşturabilen sayısı az. Ya sosyal lince, ya adliyeye, yada "kobay" olarak güruhların önüne atılıyor ! Yolun açık olsun. Sosyolojik tespitinle ilgili bir iki laf etmek isterim; Deprem bölgesinde iktidar lehine çıkan oylar/kutlamalar vs . ile ilgili olduğunu düşündüğüm tespitinle ilgili olarak, şu gerçeğin hakkını teslim etmek lazım. Bu felaketi yaşayanlar, düştükleri durumdan daha yukarı çıkabilmek umuduyla mevcut kadroların insafına mecburlar. Bunun anlamı, tapu, belediye, afet temsilcisi, su, yol, elektrik, adliye, hafriyat, müteahit vs. yerli ve yerleşik düzenin adamlarını tanıyorlar. Yeni bir iktidar (CB) demek, bu "tanışıkığın" bitmesi ve yeni ilişkilerin kurulması demek. Anadolu halkının izan-cehaleti dengesinden dem vururken buna da dikkat etmek gerek. Zira her gelen iktidarın kendi kadrolarına "yer açması" bu toprakların DNA'…