Sığır Hastaneleri
- Bora Erkal
- 29 Mar 2022
- 4 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 30 Mar 2022
Bir varmıııış, bir yokmuş. Sığır Hastanelerimiz varmış. Hem varmış, hem yokmuş. Sığır hekimlerimiz de varmış. Dahası sığır hemşirelerimiz ve memurlarımız. Kimse gereksiz alınganlık yapmasınmış, ben de bir sığırmışım, sürü halinde mutlu mesut yaşıyormuşuz hep birlikte.
Bu masalda adı geçenler hayal ürünüymüş, ya da değilmiş, kime ne!
Eşimin birkaç aydır sebep bulamadığımız ve gün aşırı tekrarlayan baş ağrısı ile uğraşıyormuşuz epeydir. Süreç belliymiş: Doktor muayenesi, kan tahlili ve MR. Hemen evimizin ardında butik bir özel hastane varmış. Fiyatları da çok uygunmuş. SGK indiriminden sonra muayene ücreti 370 TL, kan tahlili 150 TL, MR ücreti 435 TL imiş. Toplamda 1000 TL bile değilmiş. Parayı bastırdın mı krallar gibi hizmet alıyormuşsun, sıra yokmuş, beklemek yokmuş. Asgari ücretle çalışan biri bile bunu ödeyebilirmiş kaldı ki benim maaşım, çok şükür, devletimizin belirlediği yoksulluk sınırının üzerindeymiş. Zenginmişim yani. Manda yoğurdu ile besleniyor, yağın fazlasını nereme süreceğimi bilemiyormuşum. Ama cimriymişim ben. Para içinde yüzdüğüm halde, haybeden birilerine yük olmak istiyormuşum.
Nöroloji muayenesi için birkaç ay evvel faaliyete geçen Göztepe Prof. Dr. Süleyman Yalçın Şehir Hastanesi’nden randevu almışım. Reisimizin davul zurnayla duyurduğu, Türkiye’nin en büyük, en modern şehir hastanelerinden biriymiş. Devasa bir binaymış. Tüm katlarını gezmeye kalksanız, bir günde bitiremez, içerisinde kaybolurmuşsunuz. İlla da muhalif olacakmışım ya, büyüklüğüne değil temizliğine bakıyormuşum nedense. Daha yeni olmasına rağmen camlardan dışarısı görünmüyormuş, tuvaletlerse tam da tahmin edebileceğiniz gibiymiş. Meraktan başıma gelenlere doyumsuzluğumdan, ihaleyi alan müteahhit firma Taşyapı İnşaat sahibi Emrullah Turanlı kimdir diye araştırmışım bu kez. Okuduklarımdan sonra takdir etmişim elbet başarısını her ne kadar “ekşisözlük”de paylaşılan yolsuzluk iddialarını hazmedememişsem de. Dedikodularla işimiz yokmuş, kıskanıyorlarmış sonuçta.
Sabah Saat 08:15’de ilk randevu bizimmiş. Saat sekiz gibi varmışız hastaneye. Polikliniklerin olduğu katın girişinde bir banko, önünde otuza yakın insan varmış oturarak bekleyen, daha fazlası da ayakta bekliyormuş. Kadını, erkeği, yaşlısı, daha da yaşlısı, hatta ayakta güçlükle duranı…ama hepsi ayakta, hepsinin suratında bir bezginlik, herkes bir sıra kapma, sırasını kollama telaşındaymış. Bakıyormuşum 30 kişilik daha koltuk koyacak yer yok muymuş diye, o da varmış ama yeterli koltuk yokmuş. Demek ki yeni bir hastanenin, bu kadar tenha, sağlıklı ve zengin bir şehirde böylesine rağbet göreceğini, benim gibi mazoşistlerin doluşacağını düşünmemişlermiş. Belki de haberlere göre 190 milyon dolarlık olduğu söylenen bir yatırımda ilave koltuk pahalı gelmiş.
Eşimin sol dizinde protez, omurgasında 6 vida varmış, uzun süre ayakta kaldığında acı çekiyormuş. Yaklaşık yarım saatlik bir bekleyişin ardından gözlerinden okunan ızdırap karşısında çaresiz kalmak gerçekten ağır geliyormuş insana. Doktorumuz ne zaman gelecek ya da gelecek mi diye sorabileceğimiz, sorsak cevap alabileceğimiz bir kimse de yokmuş. İlk muayene bizimmiş ya, bakmışım ki doktorumuzun odası açık ve hemen girişin yanında bir koltuk varmış, istemese de oturtmuşum eşimi oraya. Saygıdeğer doktorumuz Enis Erdem’miş. Meslekte 35. yılıymış. Saat 09:00 gibi teşrif etmişler 08:15’deki randevumuz için. Odaya girer girmez sorgusuz sualsiz eşime ilk söylediği: “Çık dışarı!” olmuş. Bir güler yüz ya da sıradan bir “Günaydın!” beklemek bile çok fazlaymış. Eğitiminin, yaşının ya da sergilediğin duruşun hiç bir önemi yokmuş. Ya tartışacakmışsın ya da susacakmışsın. Tartışırsan da 35 senelik doktora yol yordam öğretecek değilmişsin elbet, onca bekleyişin ardından muayene bile olamadan kös kös dönecekmişsin. Hakkını aramaya kalkarsan, enerjin ne kadar, vaktin ne kadarmış? Anlat derdini Marko Paşa’ya derlermiş! Sığır yerine konulmaya razı gelmenin tarifsiz huzuruyla susmuşuz…
Odasına yerleştikten sonra çağırmış doktorumuz. Bilgisayar ekranından birkaç saniyeliğine de olsa lütfen kaldırarak yüzünü, otomatiğe bağlanmış sorularını sıralamış ve istediği tetkikleri yazmış; dakikalar içerisinde bitmiş işimiz. Empati kurmaya çalışmışım. Belli ki her gün yüzünü bile hatırlamadığı onlarca hasta diziliyormuş kapısının önünde, belki de ağız tadıyla bir çay içmeye, meslektaşları ile sohbet etmeye bile vakti yokmuş. Belki de onca yıl dirsek çürüttükten sonra bile hiç de hak etmediği şartlarda çalışıyormuş. Belki de aldığı ücretten memnun değilmiş ya da ne kadar daha iyi hizmet vermeye çalışsa da emekleri karşılıksız kalıyormuş. Açık olan, işini sevmeden, mecburiyetten yaptığı imiş. Derken pişman olmuşum kendimi empati kurmaya zorladığıma. Sonuçta biz bir saatte kurtulmuşuz bu zulümden ama o her gün oradaymış, çok üzülmüşüm doktorumuza.
Doktorun yanından ayrıldıktan sonra kan vermeye gitmişiz. Siz de bir gün giderseniz boşuna vakit kaybetmeyin servisi aramakla, en uzun kuyruğu takip etmeniz yeterliymiş. Bu kez oturacak bir yer bulmakta da şanslıymışız, eşimi oturtup hemen sıraya girmişim mutlulukla. Önünüzde 80 kişi de olsa, 4 hemşire ortalama 2 dakikadan altı üstü bir 40 dakika daha beklemeniz gerekirmiş. Tıpkı Ramazanda pide kuyruğu bekleyenler gibi, herkes birbirinin hakkına saygılı, huşu içinde beklemekteymiş. Elbet arada bir araya kaynamaya çalışan uyanıklar, tuvalete gittiydim geldim diyenler, ayakta duramadığı için ihtiyar numarası yapanlar, hatta hamileyim deyip karnını şişirerek sıra isteyenler bile varmış ama canla başla, gerekirse birbirimizi sevgiyle okşayarak korumuşuz sıramızı. Dahası gördüğümüz muameleyi savunup sırada beklemenin faziletlerini anlatarak eskiden bu bile yoktu kıyaslamalarıyla ders veren, halimize şükretmeye davet eden, reisimiz için hatim indirenler bile varmış aramızda. Biraz sonra bıkmadan, yorulmadan, günde yüzlerce sığırı itinayla damgalarcasına, kolumuza şırıngayı saplayacak nur yüzlü hemşirelerimizi bekliyormuşuz. Mesaime geç kalmanın stresine rağmen, bu aşamayı da başarıyla tamamlamışız, vermişiz kanımızı, her ne kadar paranoyakça onca tüpün nasıl karışmadığını düşünmüş olsak da.
Sıra MR için randevu almaya gelmiş. Memur sormuş: Gece gelebilir misiniz? Vay be demişim, hizmete bak, 24 saat! Evimiz yakın, geliriz demişim, en erken 33 gün sonraya almışım randevumuzu. Gece gelemeyenler düşünsünmüş. Eşin, dostun, tanıdığın biri varsa hastanede çalışan, yine de bir önceliğin yokmuş, çok dürüst ve namusluymuş çünkü çalışanlarımız. Hem 33 gün neymiş ki, su gibi geçermiş günler. Beyin damarlarında bir tıkanıklık ya da acil bir durum olsaymış mesela…yılların tecrübesi varmış, memur böyle bir risk olup olmadığını anlarmış bir bakışta, ona göre verirmiş tarihi. Ama insan bu, hata da yapabilirmiş, diyelim ki bilememiş senin aciliyetini ve tatsız bir iş gelmiş başına beklerken. O da kader, kısmet, mukadderatmış.
Sonuçta biz devletimizin en modern hastanesinde mükemmel bir sağlık hizmeti almışız. Ancak buna bedava hizmet diyen sığırların alnını karışlarmışım. Tescilli çalıştığım 11176 gün varmış, yani çalıştığım kurumlar, benim adıma 31 yıla yakın sigorta primi ödemiş devletten aldığım ve alacağım sağlık hizmetleri için. Hatta böyle düşününce göğsüm kabarmış, o hastaneyi de ben yaptırmışım, doktorundan hademesine hepsinin maaşını da ben veriyormuşum diye. İçten yanmalı motorlar gibi gaza gelip devir almışım, ertesi gün hastaneyi teftişe gitmeye niyetlenmişim ki durdurmuş eşim, bana da yazmak kalmış…
Barınma ve beslenme gibi temel ihtiyaçlarımızı bile karşılayamadığımızı çokça yazmışım. Sağlık hizmetleri de parası olanaymış. Hani büyüklerimiz her fırsatta adaletten, eşitlikten, sınıf ayrıcalığı olmadığından dem vuruyormuş ya, yurttaşların başta sağlık hizmetleri olmak üzere, eğitimde ve hatta adalette, gelir seviyesine göre sınıflandığını kimse görmek ve göstermek istemiyormuş nedense. Bir de kraldan çok kralcılarımız, kral çıplak da olsa alkışlayanlarımız varmış. Atı alan Üsküdar'ı geçermiiiiş...
Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine. Nur içinde yatsın Adile Teyze’miz. İyi uykular çocuklar…
Σχόλια