Yerseniz!
- Bora Erkal
- 25 May 2021
- 5 dakikada okunur
Dilimize pelesenk ettiğimiz yeni dünya düzeni, küresel güçler, dış güçler, sermaye baronlarının oyunu benzeri ifadeleri, anlasak da anlamasak da, hepimiz işimize geldiği yerden tutup çeker olduk. Oyuncuları ifşa etmeden evvel, görmemekte direnenlerimiz ya da görmezden gelenlerimiz için, gelin biraz açalım: Nedir bu oyun?
Oyunun amacı:
Belli bir coğrafyadaki tüm doğal kaynakları ele geçirmek, iş gücünü yönetmek, her türlü üretimden ve ticaretten çıkar sağlamak, henüz ulaşılamayan komşu coğrafyalar üzerinde tehdit ve baskı unsurlarını oluşturmak üzere, ülkeyi fiilen işgal etmeye gerek kalmadan, siyasi yönetime ve devlet unsurlarına hakim olmak.
Hedefteki coğrafyanın yabancısı olan oyuncuların, amaçlarına ulaşabilmeleri için, her zaman, bilinçli ya da bilinçsiz, yerel işbirlikçilere ihtiyaçları vardır.
Her ülke için ayrı ayrı tasarlanan, bazıları 50-100 yıl kadar uzun vadeli ve çok güzel planlanmış projelerin ana hatları:
- Eğitim kurumlarını yozlaştırarak şuursuz nesiller yetiştirmek,
- Milli bütünlüğü bozarak sürekli bir huzursuzluk ortamı yaratmak,
- Ekonomiyi çökertmek,
- Toplumsal değerleri düzenli ve sürekli yıpratarak insanları ahmaklaştırmak,
- Şiddet ve baskıyla korkuyu egemen kılarak, otoriteye sorgusuz itaat etmeyi sağlamak.
Oyunun basamakları:
- Hedeflenen coğrafyada sömürülecek kaynakları belirle, stratejik amaçları tanımla.
- İstihbarat teşkilatlarını ve casuslarını görevlendir, halkın karakteristik özelliklerini, tarih, soy, dil, din, mezhep benzeri bağlarını mercek altına al. Zayıf noktalarını, özüyle oynanacak değerlerini ve demografik yapısına göre kutuplaştırılacak grupları belirle.
- Tanımlanan amaçlara hizmet edecek demokratik (?) katılımcı sivil toplum örgütlerini oluştur, masumane (!) çalışma gruplarını kur, provokatörleri ve misyonerleri yetiştir, aktarılan fon yardımları ve bağışlarla faaliyetlerini destekle.
- Sermayesi kuvvetli özel şirketlerle temasa geç, ticari imtiyazlar tanı ve onları amaçlarına bağla. Refah seviyesini yükselteceğin ayrıcalıklı ama itaatkar seçkinler yarat, işverenlerin elinden iş gücünü ve emeği yönet, halkı köle gibi çalıştır.
- Uzun vadede amaca hizmet edecek liderleri tespit et ve yanaş, belirlenecek ideolojileri benimsemelerini sağla, siyasi faaliyetlerini destekle.
- Tüm altyapısıyla birlikte medyayı doğrudan ya da dolaylı olarak satın al, yayın politikalarını düzenle. İstenen liderleri öne çıkarıp diğerlerini değersizleştirecek haberlere ağırlık ver. Toplumsal algıları oluştur, insanları tüketime ve israfa yönlendir, ahlaki değerleri yozlaştıracak programlarla toplumu zehirlemeye ve uyuşturmaya başla.
- Ülkenin silahlı kuvvetlerine ve emniyet güçlerine sız, teşkilatlanmayı boz, halkın bu yapılara olan güvenini kır.
- Taraf seçilmiş liderler, medya mensupları, şirket sahipleri, sivil örgütler, provokatörler ve misyonerler aracılığı ile, din ve mezhep farkları, etnik farklar gibi işe yarayabilecek tüm ayrımcılıkları körükle, gruplar arasında kaos yarat, milli bütünlüğü parçala. Spor ve sanat dahil tüm kulvarları kullan.
- Kaosu ve parçalanmayı destekleyecek üniversite öğrencilerini ve genç nüfusu örgütle.
- Tarımı, doğal kaynakları, enerji kaynaklarını, ulaşımı, taşımacılığı ve haberleşmeyi kontrol altına al.
- Bankaları devralarak finansı yönet, kontrolsüz kredilerle yatırımları teşvik ediyormuş gibi görün, geri dönüşü olmayacak kredilerin riskini sigorta şirketlerine yükle. Verdiğin kredileri faiziyle geri al, mümkünse yatırımları da sahiplen ve kazancını ikiye katla.
- Üretmeden, kısa yoldan zengin olmaya imrendir. Uyuşturucu ticaretini kontrol et, kumarhaneleri ve diğer illegal yapılanmaları destekle, yolsuzluk faaliyetlerini ve mafya örgütlenmesini görmezden gel, ahlaki yıkımı hızlandır.
- Toplum içerisine yerleştirilen tüm yandaşları devreye alarak, haklı (?) sebeplerle kritik önemdeki tüm kurum ve kuruluşların özelleştirilmesini sağla.
- Öncelikle eğitimi özelleştir, milli eğitimin içini boşalt, parlak gençlere kanca at, yurtdışı eğitime özendir, amaçlarını savunacak ve çıkarlarına hizmet edecek yeni nesiller yetiştir.
- Sağlık kurumlarını, sanayi ve teknoloji kaynaklarını özelleştir, fabrikaları satın al.
- Serbest pazar ekonomisini teşvik et, ham madde ve gıda kaynaklarında ülkeyi dışa bağımlı hale getir.
- Toplumu tüketime alıştır, ihracatı kısıtla, ithalatı arttır.
- Bütçe açık verdikçe borç verip daha fazla borçlanma sağla, ülkeyi sürekli borca sokarak siyasi yönetimin elini kolunu bağla.
- Tüm bunların sonucunda, küçük bir kısım ölçüsüz zenginleşirken, halkın geri kalanı gittikçe fakirleşecektir, adaletsiz gelir dağılımını ve toplumsal çatışmaları beslemeye devam et.
- Farklılıklarını tartışan grupları çatışmaya sok, tarafları karşılıklı silahlandır.
- Toplumun hem fiziki hem manevi sağlığını boz, kanser ve AIDS benzeri ölümcül hastalıkların yaygınlaşmasını sağla, antidepresanlar dahil bol bol ilaç sat ya da sattır.
- Hastalık tasarla, salgınları yönet, mümkünse toplumları karantinaya al, psikolojisini hepten boz, direncini kır.
- Oyunu görenleri ve sesi yükselenleri sustur, gerekirse terör unsurlarını kullan.
- Şiddet ve baskı ile korkunun egemenliğini sağla.
- Desteklenen liderlerin istenilen çizginin dışına çıkmaması için güdümlü muhalif gruplar oluştur, demokrasinin çarkları çalışıyormuş gibi gösterecek dengeyi kur, gerekirse yöneticileri muhalefetle tehdit et.
- Buna rağmen kontrolden çıkan liderleri karala, sahneden çek, yerine başka kuklalar bul.
- İşsizler çoğalsın, çalışanlar da kazandıklarıyla geçinemesin. Bezgin ama kanaatkar bir toplum yarat, bilinçlerini uyuştur. Dahası yaşadıklarının kader olduğuna ikna olsunlar ve razı olsunlar kaderlerine.
- Hepsinden önemlisi, halkı öyle güzel kandır ki, kendi kendini yönettiğine inansın ve bu çürük düzenin en ateşli savunucusu olsun. Uydurulmuş gündemlerle ve kendi aralarındaki anlamsız tartışmalara birbirlerini yerken, sen bu oyunu başarıyla sürdürebildiğin sürece, tüm kaynakları dilediğince sömürmeye devam et. Yeter ki uyandırma garipleri.
Yazdıklarım çoğaltılabilir, sıralaması ya da yöntemleri projeden projeye farklı olabilir. Mesela gruplar arasında çatışma yaratıp, sonra da “demokrasiyi ve güvenliği” (?) sağlamak bahanesi ile uluslara doğrudan müdahale edilmesi ve böylece yeni sınırların çizilmesi de bir yoldur. “Böl ve yut” bir başka adıdır bu oyunun. Aynen Irak’ ta uygulandığı gibi.
Tüm bunları bir bütün halinde okuduğunuzda, “bu kadarı da fazla, komplo teorisi, masal bunlar!” diyebiliyor musunuz hala? Yakın coğrafyamızın, çok değil, son 30 yıllık tarihine bakmanız bile yetmez mi? Sadece Balkanlar, Kuzey Karadeniz ve Kafkasya’nın, bir 30 yıl önceki siyasi haritasına bir de bugünkü haritasına bakıp, aradaki 13 farkı bulmaya çalışsak mesela?
Hala Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşadığımıza inanıyorsak, milli ya da dini her bayramda, neden sürekli, “Nerede o eski bayramlarımız?” diye sorup duruyoruz o halde? Nerede sevincimiz, coşkumuz, birliğimiz? Bayramlarımız mıdır değişen, bizler miyiz? Kimler değiştirdi bizi? Neden razı olduk bu değişime?
Bugünlerde hepimiz “youtube” üzerinden yayımlanan ve sansürlenemeyen yeni bir dizinin müdavimi olduk. Hayretle izliyoruz ortaya saçılan kirli çamaşırları. Benim sorularımsa çok basit:
Sedat Peker’in yenilir, yutulur gibi olmayan tek bir iddiası bile doğruysa, sözde dindar, Türkçü ve hatta Atatürkçü, bu milli ve onurlu aslanımız, bu gerçekleri nasıl bilebiliyor? Neden bugüne dek sustu? Birileri kuyruğuna basmasaydı daha ne kadar susacaktı?
Tüm iddiaları asılsızsa, ki asılsız olması lazım, neden devlet büyüklerimizi yıpratma gayretinde, kime çalışıyor? Yoksa mevcut hükümetin, büyük oyunun amacına hizmette kusuru mu var? Miadı doldu da bir şekilde yenilenmesi mi gerekiyor? Yeni bir kaos ve belirsizlik ortamı mıdır tasarlanan? Yoksa Ege’de elimizde kalan son adalar ya da Kıbrıs mı bu karmaşanın ardından kaybedeceğimiz? Yoksa Ukrayna’ya ya da İsrail’e asker mi göndermemiz gerekiyor? Yoksa yıllardır planlanan bir Kürdistan için son adımlar mıdır bunlar? Lütfen ve mutlaka arayalım bu soruların cevaplarını.
Asılsız olması lazım çünkü…En basitinden 2 örnekle izah etmeye çalışayım. Tolga Ağar uyuşturucu kullanıyor olsa bunu babası bilmez mi? Erkam Yıldırım uyuşturucu ticareti yapıyor olsa bunu babası bilmez mi? Mehmet Ağar’ın ya da Binali Yıldırım’ın bildiğini, devletimizin içişleri bakanı bilmez mi? Süleyman Soylu’nun bildiğini, devletin bütün gücünü elinde tutan Recep Tayyip Erdoğan bilmez mi? İddialarda cinayet var, suikast var, tecavüz var, uyuşturucu ticareti var, nitelikli yağma var, maaşa bağlanan vekiller var, var oğlu var. Bilseler, gereğini yapmazlar mı? İftira diyorlar. Demek ki tüm iddialar yalan. Yerseniz!
Bugün üstü örtülmeye çalışan tüm pislikler, anlatmaya çalıştığım oyunun küçük bir parçası yalnızca.
Aynen kurbağanın, kaynar suya atıldığında zıplayıp kaçabilecekken, suyla birlikte yavaş yavaş ısıtılarak haşlanması gibi, yılları geri sarıp da olan biteni, maalesef ki, bir bütün olarak değerlendiremeyen hafızamızın, adım adım, alıştıra alıştıra bulanıklaştırılmasıdır oyunun başarısı.
Uyanabilmemiz, içerisinde piştiğimiz sudan çıkabilmemiz için, sadece son 100 yıllık yakın tarihimizi, samimiyetle ve şüpheyle sorgulayarak gözden geçirmemiz, değişimlerin nasıl tezgahlandığını görebilmemiz yeterli. Hala okuyabiliyor ve hala okuduğumuzu anlayabiliyorsak tabi.
“Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” demeye devam edersek, kronik ishal de olsak, o yılanı girdiği delikten çıkartamayacağız bir gün.
Comments