Ölür Müsün, Olur Musun?
- Bora Erkal
- 24 Haz 2021
- 12 dakikada okunur
Yıllarca eğitimin temellerini dinamitleyip çoktan seçmeli sorularla zincire vurdular özgür düşüncemizi. Sadece sunulanlara mahkum, kendi seçeneklerini üretemeyen, farklı düşünemeyen bir sürü yarattılar. Yeni sınav sorumuz aşı üzerine: Ölür müsün, olur musun? Ölümü gösterip sıtmaya razı ediyorlar. Gerçekten razı mısınız?
Aşıya değil…Ruhsatsız aşıya, kobay olmaya ve zorlamaya karşıyım. Aşı üreticilerinin market savaşına karşıyım. Uzman insanların halka, aşı çeşitleri ile ilgili bilgilendirme yapmamasına, kimler için hangi aşının daha etkin olduğu ya da zararlı olabileceği konusunda insanları bilgilendirmemesine karşıyım. Yine de, aşının faydalarını ezbere sıralayan bir kesim var; hemen aşı karşıtı, düzen bozan, toplum zararlısıymışsınız gibi etiketliyorlar sizi.
Bakınız bir doktorumuz nasıl sıralamış sorularını:
Dr. Bülent Polat'ın tivit dizisinden alıntıdır:
Aşı konusundaki en küçük tereddütü, endişeyi ya da bir soru işaretini hemen “aşı karşıtlığı” olarak damgalayıp saldıran sözde bilimci gerçekte ezberci bir kitle var. Onlara göre sorgusuz sualsiz her önerilene boyun eğmek gerekli. O zaman:
1- ABD, Astrazeneca aşısını onaylamadı, kullanılmasını yasakladı. Elindeki 80 milyon doz aşıyı da gariban ülkelere bağışlayacak. Bazı Avrupa ülkeleri de benzer karar aldı. Şimdi ABD’yi ve o ülkeleri aşı karşıtı olarak suçlayabilir miyiz?
2- Pfizer firmasının araştırmalarına ve ısrarla 2 doz yapılmasını istemesine ve FDA, EMA gibi kurumların onaylamasına rağmen Almanya 12-15 yaş grubu sağlıklı gençlere aşı yapılmasını durdurdu. İngiltere de öyle planlıyor. Şimdi bu iki ülke aşı karşıtı mı?
3- Faz 3 sonuçlarında bahsedilmeyen ancak sahadaki uygulamada ortaya çıkan bir sorun, özellikle gençlerde aşının 2.dozu sonrası ortaya çıkan Miyokardit. Pek çok bilim insanı, firmanın önerisinin aksine bu grupta 2.dozun yapılmaması düşüncesinde. Şimdi bunlar aşı karşıtı mı?
4- COVID geçirenlere aşı yapılması da çok tartışmalı. Firma 2 doz yapılmasında ısrarlı. Bazı uzmanlar doğal bağışıklığı yeterli görürken bir grup da tek doz yapılmasının yeterli olacağını 2.dozun gereksiz hatta zararlı olabileceğini söylüyor. Şimdi bunlar aşı karşıtı mı?
5- Üretici Biontech şirketi aşının -70 derecede saklanması gerektiğini, aksi halde bozulacağını ısrarla vurgulamıştı. Ancak ne olduysa bir anda FDA, EMA gibi kurumlar aşının bildiğiniz alelade buzdolabında bile 1 ay tutulabileceğini, hiç sorun olmayacağını bildirdiler. Bu ciddi değişiklik nasıl oldu? Yeni bir bilimsel çalışma mı yapıldı, yapıldıysa niçin yayınlanmadı? Yoksa Uğur Şahin-Özlem Türeci çifti mi yanılmışlardı, niçin -70 diye ısrar etmişlerdi? Aşılamayı hızlandırmak için mi bu karar alındı? Bunları sorgulayanlar aşı karşıtı mı?
Sonuç: Bilimsel çalışmalar hızla devam ederken ve sık sık çok farklı sonuçlar ortaya çıkarken insanların kafasında endişelerin oluşması doğaldır. Üstelik bazı ön yargılı yaklaşımların, dezenformasyonların yaygınlaştığı bu dönemlerde bu endişeleri anlayışla karşılamak gerekir.
….
Hepimizin kafası karışık. Sonuçta hala tam olarak çözemediğimiz, dalga dalga geldiğine inandığımız ya da inandırıldığımız bir hastalık, bu hastalık nedeniyle ölen, ya da bu hastalık nedeniyle öldüğü iddia edilen sevdiklerimiz ve doğal olarak ciddi kaygılarımız, korkularımız var. Dağılan bir ekonomimiz, sonu gelmeyen yasaklarla kısıtlanan özgürlüğümüz, doya doya kucaklayamadıklarımız, bozulan bir psikolojimiz var.
Aşı faydalıdır ya da zararlıdır diye kesin yargılarda bulunmaktansa, bu tatsız süreçte, birbirimizi daha da üzmek yerine, doğruları birlikte sorgulayabilmek adına, herkesi empati kurabilmeye davet ediyor ve farklı düşünceler içerisinde olsak da, aynı kaygı ve korkuları taşıdığımıza inandığım Andaç ve İlyas Bey ile, Facebook üzerinden, Kara Kedi “Derkisi” grubundaki paylaşımlarımızı aynen aktarmak istiyorum:
Andaç Güneş:
Virüs, aşılar, pandemi üzerine bir kaç satır…
Herkese merhaba,
Aşı ile alakalı çok fazla paylaşım yapıldı malum…Becerebilir miyim emin değilim ama mümkün olduğunca basite indirgemeye çalışarak ben de birkaç kelam etmek istedim. Tabii yazdıklarım her ne kadar belli kaynaklara dayansa da kişisel görüşümdür ve haliyle mutlak doğru olarak algılanmamalıdır. Umarım okuyanlara farklı bir bakış açısı sunabilirim…
Sen kimsin, farkın ne ki yazıyorsun diyebilirsiniz haklı olarak…Ben otoimmün hastalık geçmişi olan (bağışıklık sistemi ile alakalı yani), çocukluk ve ergenlik döneminde 16 yıl boyunca sürekli iğne olmuş, bazen alerjik reaksiyonlarla da karşılaşmış, uzuun yıllar sorun yokken beş yıl öncesinde kan kaynaklı ciddi badireler atlatmış, tabiri caizse bir kaç saatle tünelin ucundan dönmüş, şu anda da kazanılmış hemolitik anemisiyle yaşamakta olan birisiyim. Aynı zamanda işimden bağımsız geçmişte doğa sporları ile haşır neşir olmuş, uzun bir dönem dalış eğitmenliği de yapmış (artık yasak), sorumluluğum gereği ilk yardım eğitimleri almış, vermiş ve su altında dalıcılara acil müdahale etme deneyimi yaşamış biri olarak sağlıkla ilgili belli konulara vakıf olduğumu, kendi çapımda okuma yaptığımı ve malum sağlık durumum sebebiyle yıllardır beni takip eden - bizzat sahada tam da bu salgın hastalık işleriyle de uğraşan - hekimlerle konuştuğumu da söylemeliyim. Tabii ki bunlar beni bir şey yapmaz, zaten uzun süredir fiili ortamlardan uzağım ancak özetle deneyimlediğim şeyler gereği bütün bu olup bitene mümkün olduğunca bilinçli, objektif bakmaya çalışıyorum demek istiyorum.
Öncelikle şunu belirtmek isterim; Virüsün 1.5 milyar nüfuslu Çin’deki etkisiyle farklı ülke/ırk ve coğrafyalardaki etkisi arasındaki uçurum bile başlı başına bir şüphe-sorgulama konusu olsa da virüsün etkileme-bulaş hızı, dalgalar, ölüm rakamları, aşıların virüsün bulaş hızını önlemeye katkısı konularında yorum yapan medyada da yer bulmuş bazı kişiler matematik, istatistik nedir, niye varlar, ne işe yararlar, stokastik, diferansiyel denklemler nerelerde kullanılır, duyarlılık testleri nelerdir, karşılaştırmalı analizi nasıl yapılır bilmeden, yeterince bilgi sahibi olmadan düz mantık yazıyorlar. Bu arkadaşların “kendi duruşlarını teyitleme adına” gelişmeler karşısında aleyhte yaptıkları paylaşımlar çok ama çok büyük bir hatayı içeriyor. O da kendi “doğrularının” sadece ve sadece “bütün diğer şartlar aynı kalmak kaydıyla” geçerli-mantıklı olabileceği hususudur. Oysa ortada denklemi etkileyecek birden fazla parametre var, veri akışı gelişiyor ve iki yıldır şartlar sürekli değişiyor. “Dinamik değişken” bir ortamda misal geçen sene ölü/vaka sayısı buydu, dalga var deniyordu, şöyleydi, aşı olduk şimdi bu oldu, hani ne anladım bu işten diyemezsiniz, sizi ciddiye bile almazlar. Velev ki ortada gerçekten bir “plandemi” varsa, bu tip paylaşımlar bunu kanıtlamaya değil konuyu sulandırmaya, bulanıklaştırmaya hizmet etmekten başka işe yaramaz. Anca (bu tabirleri hiç sevmiyorum ama burada kullanıldığı için yazıyorum) akkoyun-karakoyun gibi aşıya inanan-inanmayan sürüsüne dahil edildiğiniz bir tezgahın içinde bulabilirsiniz kendinizi…Sizler de böyle paylaşımlara kulak asmayın derim. (Not; İstatistik mezunuyum, işim, formasyonum gereği karşılaştırmalı analiz ve duyarlılık testleriyle çok uğraştım).
Başlayalım…
- Virüs var mı, gerçekten bu kadar yaygaraya sebep olacak kadar etkili mi?
Tabii ki var ve bulaş hızı, insanları etkileme şekli, ölüm oranları vs. bir influenza ile kıyas götürmez. Bu konuda doğrulara ulaşmak isteyen için çok sayıda araştırma mevcut.
- Bu meret gerçekten mutasyonlara uğruyor ve uğramaya devam edecek mi?
Evet uğruyor, tıpkı diğer virüslerde olduğu gibi. Doktorlar bunu millet korksun diye demiyor, gerçekten olduğu için söylüyor ve bunlar da araştırmalarla sabit, mutasyonlar da devam edecek gözüküyor. Belki virüs kendini yaşatmak adına insan vücudu ile daha barışçıl bir hale bürünecek. Henüz bilmiyoruz.
- Bu sevgili virüs doğal mı, laboratuvar ürünü mü?
Başından beri konuya vakıf hekimler arasında virüsün laboratuvar ürünü olduğu, en iyi ihtimalle (yani istemeden de olsa) sosyal yaşam ortamına sızdığı-bulaştığı zaten konuşuluyor. “Sızdırıldığı” konusu ABD-Çin çekişmesi vs. başlı başına bir konu…
- Peki bu “dalga olayı” ne? Bizimle dalga mı geçiyor bunlar?
Geçmiyorlar…Aslında dalga kavramının tek bir tanımı da yok. Dalgaları insanlığı etkileme kapsamı şeklinde tanımlayıp yıllara yaygın bir süreç olarak ifade eden de var. Bilinen şekliyle ise vaka sayılarında azalma döneminden sonraki belirgin artışa işaret ediyorlar. Bazıları ise bunu Rt faktörü ile ilişkilendiriyor. Yani bulaşma katsayısı. Birin ne kadar altındaysa o kadar iyi. Öte yandan bir de “Excess mortality-ek ölüm” diye bir kavram var. Epidemiyolojide “normal koşullar altında” beklediğimiz ölüm sayılarının üzerinde saptanan ölüm sayısı anlamına geliyor ve bu rakamlar yıllardır takip ediliyor. 2020-2021 yılı rakamlarının dünya genelinde bir çok ülkede 2015-2019 ortalamalarını açık ara aşmış olduğu bilgisi de sabit. Ki kıyaslamalı grafiklerde (aslında her biri binlerce ilave ölüm anlamına gelen) 3 büyük dalgalanmayı görebiliyorsunuz. (Bu arada ek ölüm nedenlerine virüs etkisini gösteren araştırmalar da mevcut.)
- Peki bu aşılar ne ayak arkadaş?
Şu anda insanlara uygulanan bütün aşılar 3. Faz onayındakiler. Yani “acil durum onayı almış ve belli şartlar dahilinde uygulanması” kabul görmüş aşılar. Normal şartlar altında ruhsatı alınmış aşının süreci 4 faz ve minimum 5 yılı buluyor…
- E biz kobay mıyız yani? Niye vurulalım bunları?
Kobay demek fazla olur ama evet bizler de birer denek konumundayız dersek yanlış olmaz. Aslında belli bir güven aralığında onay almış, risk oranı kabul görmüş aşıların daha geniş kitlelerce uygulanarak daha çok verinin elde edilmesine aracılık etmiş oluyoruz bir yandan.
- E bir çeşit kobayız yani!
Nereden baktığına bağlı bence sorulması gereken soru bu değil. Niye 3. Fazda olmasına rağmen acil kullanım onayı alındı ve uygulanması “empoze” edildi?
- Peki öyle sordum varsay!
Çünkü rakamlar yalan söylemez. Virüsün bulaşma hızı, hastaneye yatış oranları, “ek ölüm” rakamları (ve artık aşıların hastaneye yatışın azalmasına olan olumlu etkisi) araştırmalarla ortaya konmuş durumda. 4. Faz - en az ilave 3 yıl daha beklemek demekti ki sağlık sisteminin bunu kaldırıp kaldıramayacağı meçhuldu. (O doluluk oranları geçmişte de aynıydı hikayesi de doğru değil, burada önemli olan “hastaneye yatışların niteliği” ndeki değişim ki bir çok hastane ilave yatak da koydu durumla baş edebilmek için.)
- Yani diyorsun ki pek sevgili yöneticilerimiz ölümü gösterip sıtmaya razı ettiler bizi…
Hayır, böyle devam etseydi eğer daha çok ölümün bariz gelişini görüp sıtma olmak uğruna başka eyleme geçmeyi ve “sıtmadan olabilecek ölümleri kabullenmeyi” tercih ettiler diyorum…Yine de şüphelenmek herkesin hakkı.
- Ha haa itiraf ettin bu aşıların bal gibi de zararları, yan etkileri var, o aşı öncesi imza almalar falan.. zaten oradan belli…
Var tabii ki, 3. Fazda olan bir adayın yan etkisi olmayacak diye garanti verilir mi hiç! Talep ortada, arz eden de diyor ki peki talebi karşılayayım ama bu kadar sürede bu aşamaya geldim ve kullanım şartlarım da bu bu bu, ben kartlarımı açık oynuyorum…Zaten bu durumun yönetilme şekli komplo teorilerinin önemli bir dayanağı…Burada olması gereken bireylerin sağlık geçmişlerine göre seçenek sunmak ve bunu sadece devlet değil, milletlerarası bir politika haline getirmekti…Bu aşamada aşı şirketleri mi yoksa devletler/uluslar üstü kurum-oluşumlar mı muğlak duruş sergilediler orası şüpheli.
- E dediğime geldin, laf kalabalığı yapıyorsun, ne diye aşı olayım o zaman?
Bazıları vaka sayısının tekrar çoğalıyor olduğundan hareketle aşının faydası yok diyor…Bu doğru bir yaklaşım değil…Çünkü aşıların asıl faydası “hastaneye yatışı ve hastalığı ağır geçirme sıklığını” engelleme oranında. Bu oran %90 ın üzerinde, yani hastalığı daha hafif atlatmana katkıda bulunuyor. Hekimlerin derdi virüsün (tekrar tekrar) bulaşması değil, bulaşmış virüsün yarattığı potansiyel tahribatı azaltmak.
- Yok arkadaş, aşının etkinliğine inanmıyorum hala, bize vurulun vurulun diye dayatmaları beni huzursuz ediyor…
Politikayla fiili durumu birbirine karıştırmamak gerekir…Bu lafları devasa hastanenin üç katını Covid hastaları için ayıran, kendisi sürekli bağışıklık sistemi sorunu ve bulaşıcı hastalık taşıyan insanlarla muhatap olduğu için bir tanesi iki aşının ortasında olmak üzere iki kere Covid geçirmiş hekime de söylemeni isterdim…Gerçi ben senin yerine sordum ve şu cevabı aldım; Çok yoğun yorucu, zor günler geçirdik, hiç birimiz bile isteye bunları yaşamak istemedik, böyle bir şey olabilir mi? Evet bir çok insanda virüs ağrı, sızı ateş, kırıklık vs. yapıyor bir şekilde geçiyor ama herkesin bünyesi aynı değil, çok acı ölümler gördük, insanlar genç yaşlı fark etmeden patır patır öldüler, şu anda bile kırklı yaşlarında iki hastam (senin gibi rutin takipteydiler) entübe edilmiş şekilde mücadele veriyor.
- Hımm peki, biraz tepeden konuşmuş olabilirim kusura bakma…Peki ya bu mrna denilen yeni nesil aşılar, ona ne diyorsun??
Bak orada dur işte…Evet bu aşıların insan hücre yapılarında yaratabilecekleri yan etkiler konusunda ben de şüpheliyim. Özellikle kan ile alakalı otoimmün hastalık geçmişi olan kişilerde, kemik iliği tembelliği olanlarda bu tip aşıların güvenilir etkinliği konusu hala soru işaretleri barındırıyor…Burada bir dayatma olmamalı.
- Kafam karıştı arkadaş!
Yani önce fiili duruma göre hareket et. Eğer bilinen bir ciddi hastalık hikayen yoksa, belli bir konfor aralığın varsa, sağlıksız kötü koşullarda çalışmıyorsan, sürekli kapalı ve/veya kalabalık ortamlara girip çıkmıyorsan, farklı tipte insanlarla muhatap olmuyorsan, yani zaten daha izole bir hayat sürüyorsan, aşı olmak veya olmamak sana kalmış. Sadece ortadaki fiili gerçeğin farkında ol. Bu gerçeği yok sayacak eylemlerin içinde olma. Yok sosyal bir hayatın içindeysen, kalabalık ortamlarda bulunuyorsan, arada nane molla olmuş standart hastalık hikayelerin varsa git doktora danış ve ona göre doğru aşı tipini vurul ki bu çok bilinmeyenli şartlarda bir nebze olsun önlem al. Eğer otoimmün bir hastalık geçmişin varsa, bağışıklık sistemi sorunları yaşıyorsan, (bir aile hekimine değil) mutlaka uzman hekime danış, aşı tipinden emin ol ve vurul zira yakalanman halinde emin ol virüs seni daha ağır etkileyecektir. Kan ile alakalı otoimmün hastalıklarda ise bilinen eski yöntemlerle yapılan aşı tipini tercih et.
- Ya peki bu plandemi, komplo teorileri, küresel tezgah konusu, normal mi bütün bu olanlar?
Bir Çin arasözü der ki “dar bir geçitten geçerken tepenize çatır çutur kaya parçaları düşüyorsa acaba pusuya mı düşürüldük, korkup dönelim diye mi yapıyorlar yoksa doğal bir felakete mi denk geldik diye konuşup durmayın, önce siper alın”
Şaka şaka, valla bu konuyu büyüklerimiz daha iyi bilir ama madem ben bu kadar uzuuun bir yazı yazdım (deli miyim neyim) sizler de sabırla okuduğunuz içimden ekteki şarkıyı çalmak geldi.
- Orijinal yazının ekinde Bülent Ortaçgil’den “Normal” adlı şarkı paylaşılmıştır. -
Son söz; Hayat her şeye rağmen güzeldir, her zaman bir parça gülümseme ile bakmayı da bilmek lazım, sağlıcakla kalın. Sürçü lisan ettiysek affola…
Bora Erkal:
Gerçekten güzel bir bakış açısı sunmuşsunuz, aşıyı ezbere savunan fanatiklerden çok daha samimisiniz en azından, emeğinize sağlık.
İtiraf etmeliyim ki, atlattığınız badirelere rağmen hayata bakışınız ve mütevaziliğiniz de ayrıca çaldı gönlümü.
Yeterince bilgi sahibi olmadan konuşanların, yazanların, konuyu sulandırdığına katılıyorum. Yeterince bilgi sahibi olması gerekenlerin yaptıkları çelişkili açıklamalarsa tam bir felaket.
Aynı soruları, bilim insanı olmadığıma göre, bilimden uzak, sadece gözlemlerime dayanarak cevaplamak isterim izninizle.
Virüs var.
Özellikle bağışıklık sistemi zayıf, kronik rahatsızlığı ve alerjisi olan insanlarda çok etkili.
Ve eminim, yaygaraya vermeden, laf olsun diye kapanıp açılmadan, saçma sapan kısıtlamalar uygulanmadan çok daha ciddi ele alınabilirdi.
Virüs mutasyona uğruyor.
Doğal mı değil mi, bir gün öğreneceğiz belki ama bunu bilmenin bugünümüze bir faydası yok.
Dalgalanmalar var, sebeplerini ve aşı ile olan bağını, dediğiniz gibi, bir çok etken varken, sadece sayılara bakarak somut bir şekilde ortaya koymak çok zor ama kalp yetmezliğinden vefat eden yakınımın ölüm sebebine Covid yazdıklarından beri verilen rakamlara da inanmıyorum.
Aşılar, acil durum onayı ile uygulanmakta, gereken aşamaları bitirmiş değil, yani aşı olan herkes, bilinçli ya da bilinçsiz bir denek. Bugün için tartışmamız gereken temel nokta burası gibi.
Düşünüyorum. Bir tarafta hastanelerin tüm servisleri Covid vakaları ile dolmuş. Hekimlerimiz perişan bir halde. Birçoğu gerçekten nasıl bir tedavi uygulayacaklarını bile bilmiyor, deneme yanılma yöntemi ile devam ediyorlar. Başa çıkamadıkları bir noktada deniyor ki, belli bir güven aralığında onay almış aşılar, vaka sayılarını azaltacaksa, insanlar hastalansa bile daha hafif hasarlarla atlatacaksa, ölümler azalacaksa, yıllar sonra ortaya çıkabilecek olası yan etkilerine rağmen, daha iyisi bulunana kadar en makul çözümdür, sizin deyiminizle siper almaktır. Tüm fazların tamamlanmasını bekleyecek kadar vaktimiz yok, insanları göz göre göre kaybetmektense, kurtarabildiğimizi kurtaralım.
Böyle düşününce daha bir kabul edilebilir görünüyor aşı. Hatta benim gibi paranoyakların, “bu virüs tasarlandı mı?”, “kasten mi yayıldı?”, “toplumu yeniden şekillendirmek için sonradan gelecek denemelerin bir öncüsü müydü?”, “aşıdan kim ne kadar kazandı?” benzeri sorularına verilecek cevapların da çok bir anlamı kalmıyor bu sürece bir ölüm-kalım savaşındaymışız gibi bakınca.
Kaldı ki, risklerini ve yakın zamanda kansere yakalanma olasılığımı bilmeme rağmen günde bir pakete yakın sigara içen biri olarak, sağlığıma çok düşkünmüşüm gibi, benim aşıyı eleştirmem de pek tutarlı olmaz.
Ancak mutasyona uğradığını herkesin kabul ettiği bir virüse karşı bu kadar kısa bir sürede etkin bir aşı geliştirilmiş olması pek aklıma yatmıyor. Bu durumda, bilinmeyen muhtemel yan etkilerindense, şimdilik aşıdan uzak durmak daha mantıklı geliyor.
Kendimi kandırabilmek ya da seçimimi haklı çıkarmak için aşı karşıtı görüş ve paylaşımları daha hararetle savunuyor, taraflı davranıyor olabilirim. Hatta bunun çok büyük bir tezgah olduğuna, sayıların abartıldığına ve insanların korkutularak güdüldüğüne inanmakla kendimi rahatlatıyor da olabilirim. Ancak, sıradan bir insan olarak, ak koyun-kara koyun gibi ayrışmaktansa, safça ve hala, ikna edilmeyi bekliyorum sadece.
Bir gün olsun, taraftar ve karşıt görüşlü münazaraların bulunduğu, insanları aydınlatmaya yönelik tek bir programa denk gelmedim. Ama susturulanlara, yasaklananlara çok şahit oldum.
Neden?
Andaç Güneş:
Yazdığınız endişelerin hemen hepsine ben de katılıyorum, siz de aynı derecede güzel bir şekilde ifade etmişsiniz olası şeyleri, en çok da “sıradan bir insan olarak safça ve hala ikna edilmeyi bekliyorum” kısmını beğendim ki çok haklısınız…Ben sürekli şüphelere odaklanmanın bir noktadan sonra paranoya ve körlük / paralize olma hali yaratabileceğinden hareketle bizzat fiili durum tespitine odaklanmayı ve kendi bulunduğum noktayı örnek göstererek bir eylem planı sunmayı tercih ettim.
Öte yandan daha önce yazdığım gibi bir nebze olsun sorgulayan insanları sürekli şüphede, askıda, cevap arar vaziyette bırakmanın bilerek yaratıldığı görüşündeyim - bu da bir yönetme biçimidir zira. Yani birileri gerçekten bir plan yapıyorsa eğer, bu plan sokaktaki herkesin konuştuğu plan değildir gibi geliyor bana…
Diğer bahsettiğiniz konular bilgiyle alakalı (ki benim de sınırlı) sizi yanıltmak istemem ancak şunu söyleyebilirim, bu meret malum “sars-cov2” diye adlandırılıyor literatürde ve “coronavirüs” familyasının son (şimdilik) temsilcisi, familya 1960’lardan beri biliniyor, hemen hepsi hayvanlarda görülmüş önceden. İnsana bulaşabilen türleri ise 2003 de Sars-cov, 2012 de Mars-cov ile ortaya çıkıyor. Onlar da öldürüyor hatta bölgesel pandemik ilan ediliyor vs…Yani ne demek istiyorum, bu aşı çalışmaları (ve tabii ki bilimin başka amaçlara hizmet için de kullanıldığı şüpheleri) aslında bugünün hikayesi değil…Senaryoların sonu yok, kontrol edebileceğim şeye odaklanmayı tercih ediyorum o yüzden…
Kendinize iyi bakın.
İlyas Sevinç:
Güzel kardeşim öncelikle size acil şifalar diliyorum. Bilgi anlamında yeterli donanımlı olduğunuz aşikar tebrik ediyorum. Bu illet var ve evet korkunç örnekler ile de sabit. Yapılan çok büyük bir yanlış var, üstatlar karantinadan çıkan hastalara en az 6 ay aşının yapılamayacağını anlatırlar iken yoldan çevirdiğine yapılan aşının ciddiyetine ben inanmıyorum. Bir antikor testi yapamazlar mı? Antibiyotik yazılırken bile kültür yapılan hastalar var çünkü ölümcül olabilir gerçeği var. Bir doktor ablamız aklıma geliyor!!! Şimdi kendileri trilyonluk servete sahip bu hekimler 15 sene hiç normal doğum yaptırmamışlardı, tüm bebekler sezaryenle doğmuştu. Bu örnek sizin Çin atasözünüze geldi affınıza sığınarak. Aşı maşı yok affınıza sığınarak.
Andaç Güneş:
Hocam iyi niyetleriniz için teşekkürler. Tabi insan okudukça araştırdıkça daha tutarlı bilgiye ulaşıyor…Öncelikle biliyorsunuzdur, vücudunuzda antikor oluşması sizin bir daha hasta olmayacağınız anlamına gelmiyor sadece antikorunuz varsa vücudunuz (bağışıklık sisteminiz) virüse karşı daha bir hazırlıklı oluyor. Daha hafif atlatıyorsunuz olayı…
Bu antikor denen meret de ya virüsle karşılaştıktan sonra bünye tarafından oluşturuluyor ya da aşı gibi dışarıdan kopya (daha düşük etkili) virüs uyarısı ile bünyeye oluşturtuluyor…Antikor bünyede bir süre kalıyor, sonra etkisi azalıyor. Virüste mutasyon olması halinde (genelde senede bir) aşı da güncelleniyor, ona göre tekrar yapılıyor (bütün virüs uygulamaları için aynı şey geçerli).
Karantinadan çıkana 6 ay aşı yapılmaz diye resmi bir uygulama olduğundan emin değilim. Burada önerilen şeyin “karantinaya girmiş-çıkmış ve antikor testi pozitif olan kişiye” vücuttaki antikor düzeyinin git gide azalacağından hareketle en az iki en çok altı ay sonra aşı yapılması önerisidir.
Bu arada ben aile hekimliğinde bile ezberden aşı yapıldığını görmedim, “oo, vatandaşım gelmiş çek oradan bi biontech” demiyorlar. Kayıt sistemi gereği önce hekimle görüşüp hikayene göre aşı sürecine geçiyorsun.
Ben ekteki Osman Müftüoğlu hocanın yazısının oldukça bilgilendirici bulmuştum okumak isterseniz: https://www.hurriyet.com.tr/.../10-soruda-antikor-dosyasi...
Not: Bünye sağlam, Tor misali, taşları un ufak ederim diyorsan eyvallah ama en azından bir şemsiye olsun yanında derim…Sağlıkla kalın.
++++
Toparlayacak olursak…Öyle ya da böyle hayatımıza dahil olmuş yeni bir virüsümüz var. Nasıl ki grip, bir asrı aşkındır bizimle birlikte ve sürekli mutasyona uğradığından aşı ile önlenemiyorsa, bunun da kısa vadede tamamı ile kaybolması mümkün değil. İsterseniz her sene aşı olun, ikişer üçer doz alın, isterseniz hiç olmayın, sonuçta bağışıklık sistemi kuvvetli olanlar, başta D vitamini olmak üzere vitamin değerlerini belirli bir seviye üzerinde tutanlar, vücut dengesini koruyanlar, beslenmesine dikkat edenler hafif sıkıntılarla atlatırken, diğerleri ağır hasarlar alacak ya da atlatamayacak. Görünen o ki, bağışıklık sistemi zayıf ya da birtakım hastalık geçmişi olanların, rağbete göre değil, bünyelerine göre, uygun aşıyı olmamaları durumunda, aşının olası yan etkilerine karşı değil ama hastalığa karşı riskleri daha fazla.
Andaç Bey’in bir cümlesinin altını çizmek isterim: “Ortadaki fiili gerçeğin farkında ol. Bu gerçeği yok sayacak eylemlerin içinde olma.”
Ne aşı olmayanların olanları hafife almaya, ne de olanların olmayanları hor görmeye hakkı var. Aşı olanlar da olmayanlar da belirli bir takım riskleri kabul ediyor. Aşı olduğu halde hala hastalığa yakalanabiliyor, hala bulaştırabiliyorsa insanlar, toplumsal sorumluluk noktasında, olmayanlardan pek de farklı bir noktada bulunduklarına, yani aşı olmayanların, olanları ayrıca tehlikeye attıklarına inanmıyorum.
Herkes kararında özgür…ya da özgür olmalı. Aşı üreticileri doğal olarak sorumluluk almak istemiyor. Sorumluluk bizde. Doğru seçimlerle ve çıplak gerçeğin peşinde, önce birbirimize sonda da geleceğimize sahip çıkalım…
Comments